METRO 2033
Yıl 2033... Nükleer savaş sonrası enkaz haline gelen dünyada insan soyu neredeyse tükenmiş, radyasyon yüzünden kentler yaşanamaz halde... Hayatta kalan birkaç bin kişi yeraltına, dünyanın en büyük nükleer sığınağı olan Moskova Metrosu’na sığınıyor. Burası insanoğlunun son kalesi.
Yeraltındakiler için en büyük tehlike Karadelililer. İstasyonlar mini devletlere bölünmüş. İdealler, dinler, temiz su gibi nedenlerle bir araya gelmiş halklar. Duygular yerini içgüdülere bırakmış. Tek bir amaç var: Ne pahasına olursa olsun hayatta kalmak.
Genç Artyom’a, yaklaşmakta olan karanlık tehlikeye karsı halkı uyarmak için Metro’nun kalbi, “Polis” istasyonuna gitme görevi verilir. Metro’nun kaderi belki de tüm insanlığın kaderi Artyom’un elindedir artık...
METRO 2034
Yıl 2034... Nükleer kıyamet sonrası enkaz haline gelen dünyada insan soyu neredeyse tükenmiş, radyasyon yüzünden kentler yaşanmaz halde.
O gün yalnızca Moskova Metrosu’nda yolculuk edenler hayatta kaldı. Dünyanın en büyük nükleer sığınağı olan Metro, insanoğlunun son kalesi. WDNCh istasyonunda olanların üzerinden bir yıl geçti. Metro’nun öbür yakasındaki Sevastopolskaya istasyonu yardım bekliyor. Kervanların oraya neden ulaşamadığını kimse bilmiyor.
Yardıma gönderilen genç Ahmet, kimliğini bilmeyen acımasız avcı Hunter, ölümsüzlüğü arayan ihtiyar tarihçi Homer’den oluşan birlik. Ve onlara yolda katılan Sasa... Metro, onların kaderini bir araya getirdi. Onlar insanlığı kurtarabilecek mi?
Metro 2033’ün beklenen devam kitabı...
METRO 2035
Yıl 2035… Üçüncü Dünya Savaşı yirmi yılı aşkın bir süre önce dünyayı yok etmiş, yaşama dair izler yeryüzünden tamamen silinmiştir. Nükleer saldırının yakıp yıktığı koskoca şehirler artık toz ve külden ibarettir. Her şey paslanıp çürümekte, uydular yörüngede başıboş bir halde dönmektedir.
Sadece Moskova metrosuna sığınanlar hayatta kalır ve radyasyondan korunmak için, yerin onlarca metre altında bambaşka bir dünya kurarlar. Metro istasyonları da dinî ve ideolojik ayrımların hâkim olduğu birer şehir-devlet haline gelir. İktidardakilerin yazıp oynadığı bir tiyatro oyununu andıran bu hayatta, vatandaşlar gelecek kaygısından uzak, sadece günü kurtarma derdindedir. Ama içlerinden biri, büyük bir hayalin peşinden koşmaktadır: Radyasyon seviyesi düştüğünde yeryüzüne geri dönmek ve insan gibi yaşamak. Bir zamanlar adına Dünya denilen koca boşlukta, hayatta kalmış olabilecek başka insanları arayan bu inatçı gencin adı Artyom’dur. Ve herkesin bu hayali takip etmesi için, metronun karanlık tünellerinde heyecan verici bir yolculuğa çıkacak, pek çok kirli sırrı açığa çıkaracaktır.
En büyük sürpriz ise Artyom’u günışığında beklemektedir…
SUMERKI
İsmini açıklamayan bir müşteri, çeviri bürosunda çalışan Dmitri Alekseyeviç’ten, Mayaların kutsal kitaplarını ele geçirmekle görevlendirilen İspanyol işgalcilerden birinin kaleme aldığı, 1562 tarihli bir metni İspanyolcadan Rusçaya çevirmesini ister. Metnin sayfaları bir günlüğe aittir. Dmitri, her zamanki işlerden biri olduğunu düşünür ancak peyderpey eline geçen belgeleri okudukça, anlatılanlar ilgisini çeker. Çevrisini yaptığı her bölümün sonunda kendini daha fazla kaptırır. Günlükte yer alan olaylar, zamanla gerçeğin bir parçası hâline gelir. Jaguar çığlıkları duyar, evinin dış kapısında gizemli çizimler bulur ve etrafındaki insanlar ölmeye başlar. Moskova’da tuhaf şeyler yaşanmaktadır.
Bu esnada, dünyanın çeşitli bölgelerinde ürkütücü doğa olayları meydana gelir. Olayları radyodan ve gazete başlıklarından takip eden çevirmen, binlerce insanın hayatını yitirdiğini öğrenir. Yaşananlar ve İspanyolca belgelerde anlatılanlar, birbiriyle bağlantılı mıdır? Aradaki ilişkiyi göremeyecek kadar kör değildir fakat aklındaki sorular cevapsız kalmaktadır. Acaba hayatı tehlikede olanlardan biri de kendisi midir? Dmitri, olayların girdabına kapılır.
Yavaş yavaş aklını mı yitirmektedir, yoksa çevirdiği metin dünyanın sonunun habercisi midir? Mayaların bu konudaki öngörüleri nelerdir? Gizemli günlükte yazılanlarla Moskova’da yaşananlar arasında nasıl bir ilişki vardır? Dmitri Alekseyeviç, zihnindeki soruların cevabını bulabilmek için zamana karşı yarışmak ve alacakaranlık çökmeden önce gizemi çözmek zorundadır…
Metaforlarla dolu bu romanda, hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bir an önce son sayfaya ulaşmak isteyecek, kitabı bitirdikten sonra da okuduklarınızı asla unutmayacaksınız.
GELECEK
Geleceğin dünyasına hoş geldiniz. Yeni keşifler, insana sonsuz bir yaşam hediye etmiştir. Artık ölümler yoktur, yeni çocuklar doğmamakta, nüfus artışı önlenmektedir. Yaşayan her insan sonsuza dek sağlıklı, güzel ve genç kalacaktır.
Yasa oldukça katıdır; çocuk dünyaya getirmek isteyenler bunu devlete bildirmeli, ayrıca kadın veya erkekten biri ölümsüzlüğünden feragat etmelidir. Beklenildiği üzere yasaya direnenler çıkar ve pek çok insan, çocuğunu sisteme kayıt ettirmeden –bu sayede ölümsüzlüğünü de kaybetmeden– gizlice büyütür. Ne var ki gelecekte sır saklamak da mümkün değildir. Gereksiz nüfus artışının, geleceğin muhteşem dünyasını yok edemeyeceğini birilerinin garanti altına alması gerekmektedir. Birilerinin, insanların hayvani içgüdülerini unutmalarını ve ölümsüzlere yaraşır şekilde yaşamalarını sağlaması gerekmektedir. Bunu sağlayacak olan da “Ölümsüzler” ordusudur. Görevleri basittir: Kayıt dışı çocukları tespit etmek, onları yetiştirme yurduna göndermek ve anne ya da babadan hangisi gönüllü olursa ona yaşlanma serumunu enjekte etmek. Üstelik her çocuk, geleceğin “Ölümsüz” askeri olmak üzere yetiştirilecektir.
Onlardan biri, Jan Nachtigall, kayıt dışı bir çocuk olarak yetiştirme yurdunda büyümüş ve görevine sadık bir Ölümsüz olmuştur. Bir gün, bir teröristi yakalaması için görevlendirilir. Ne var ki işler hiç de Jan’ın beklediği gibi gitmeyecek, kendini devletin en üst kademelerine kadar ulaşan bir komplo ağının içinde bulacaktır. Ve artık mesele kişiseldir.
Yorum / Soru ekleyebilmek için üye olmanız gerekmektedir.
Ortalama Değerlendirme »