HYDE
Uluslararası çok satan yazar Craig Russell’dan, Dr. Jekyll ile Bay Hyde hikâyesine yeni, çarpıcı ve Gotik bir yorum.
Victoria dönemi Edinburgh’u. Başkomiser Edward Henry Hyde, kentin polis teşkilatının baş dedektifidir. Hyde, kendisini gören herkeste huzursuzluk ve çoğu zaman korku uyandıran, dikkat çekici ama sert görünüşlü bir adamdır. Ayrıca doktoru dışında herkesten sakladığı tuhaf bir durumu vardır:
Zamanda tamamen kaybolduğu epilepsi nöbetleri geçirmekte ve bu sırada farklı bir boyut, bambaşka bir gerçeklik deneyimlemektedir.
Hyde bir gün kendini Kelt ritüellerini andıran, acımasız bir cinayet mahallinde bulur. Oraya ne zaman ve nasıl geldiğiyle ilgili hiçbir ayrıntıyı hatırlayamaması, herkesten sakladığı sırrı hakkında endişelenmesine neden olur: Acaba bu cinayetle bir alakası var mıdır?
Hyde, tekrarlanan cinayetlerle ilgili soruşturmasını sürdürürken, kendini karanlık bir okültizm ağına ve kentin nüfuzlu kişilerinin gizli entrikalarının içine düşmüş halde bulur. Üstelik yanıtlar yalnızca gerçek dünyada değil, aynı zamanda Edward Hyde’ın diğer dünyasının uğursuz sembolizminde yatmaktadır. Araştırması, onu hep korktuğu ama asla tasavvur etmediği yerlere götürür. Hyde aklını kaçırmamak için katili ortaya çıkarmak zorundadır.
KANLI KARTAL
“Zaman ne tuhaf bir kavram, değil mi? Ben yazıyorum, sen okuyorsun ve aynı anı paylaşıyoruz. Ama ben bunu yazarken, Herr Hauptkommissar, sen uyuyorsun ve benim bir sonraki kurbanım hâlâ yaşıyor: Sen okurken ise çoktan ölmüş olacak. Dansımız işte böyle devam ediyor.”
Ardında hiç iz bırakmayan ve kurbanlarını rastgele seçiyor gibi görünen bir seri katil nasıl bulunur?
Kurbanların her birinin göğüs kafesi açılarak ciğerleri sökülmüş ve bir Viking ritüelini andırırcasına, kanat gibi iki yana açılmıştır. Üstelik öldürülenler arasında bağlantı olduğuna dair hiçbir iz yoktur. Hamburg Cinayet Masası Başkomiseri Jan Fabel’in aldığı e-postalar dışında… Fabel soruşturmada ilerledikçe bunun sıradan bir psikopatın değil, çok daha karmaşık bir zihnin eseri olduğunu düşünmeye başlar. Ekibiyle birlikte efsanelerin, karanlık inanışların, politik entrikaların ve şehre hükmetmek isteyen güçlerin iç içe girdiği karanlık bir dünyaya çekilmiştir. Onlar başka cinayetlerin önüne geçmeye çalışırken, kurbanların da şüphelilerin de göründüğü gibi olmaması durumu tamamen çıkmaza sokar. Ve insan aklının sınırlarını zorlayan, hiç ummadıkları bir tehditle karşı karşıya kalırlar.
ŞEYTANİ BOYUT
Yıl 1935, Çekoslovakya. Yakın zamanda Carl Jung’dan psikiyatri eğitimi almış olan Dr. Viktor Kosárek, yeni görevine başlamak üzere Hrad Orlů Akıl Hastanesi’ne gelir. Tesis bir dağın tepesindeki, etrafı ormanlarla çevrili, Orta Çağ’dan kalma terk edilmiş bir şatodur.
Avrupa felaket bir savaşa hazırlanırken, öldürmeye meyilli altı akıl hastası –diğer adıyla Şeytan’ın Altılısı– bu şatoya kapatılmıştır. Kendi geliştirdiği yeni bir tekniği kullanan Dr. Viktor, hastaların ürkütücü sırlarını ortaya çıkarabilmek amacıyla onlarla seanslar düzenlemektedir.
‘Meşin Önlük’ adı verilen katilse, Prag’da kurbanlarını feci şekilde öldürmektedir. Yakalanma tehlikesinden her seferinde başarılı bir şekilde kurtulabilen katilin berbat ve kanlı cinayetleri sanki bizzat Şeytan tarafından işlenmiş gibidir. Belki de gerçekten öyledir…
Başkomiser Lukáš Smolák, Karındeşen Jack’i taklit edercesine cinayetler işleyen caniyi yakalayabilmek için Hrad Orlů Akıl Hastanesi’deki uzman doktorlardan yardım istemek zorunda kalır.
Cinayetlerin, Kartal Şatosu’ndaki akıl hastalarıyla nasıl bir bağlantısı vardır? Bunu ancak Şeytan bilir, ortaya çıkarmaksa Viktor’un görevidir…
Doğu Avrupa folklorundan izler taşıyan ve Çekoslovakya sınırının hemen ötesindeki Nazi felaketinin gölgesinde kalan bu romanı okurken iliklerinize kadar ürperecek ve kitabı elinizden bırakmayacaksınız.
“Sizi daha ilk sayfasında içine çeken ve karanlık dünyasına sürükleyerek çılgınca eğlendiren bir hikâye.” (New York Times)
“Nefes kesici.” (Daily Mail)
Yorum / Soru ekleyebilmek için üye olmanız gerekmektedir.
Ortalama Değerlendirme »