Aşk, Schopenhauer’e göre yaşama istencinin başka herhangi bir dürtü veya arzudan çok daha güçlü bir şekilde vücut bulmuş halidir; dolayısıyla insanın içinde bulunduğu mutsuzluğun da baş sorumlusudur. En romantik haliyle bile aşk, türün devam ettirilmesine yönelik içgüdüyü içinde barındırır. İki kişiyi birbiri için şiddetle ve özellikle çekici kılan şey, tüm türlerde kendini gösteren yaşama istencinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla birey, amaçlarını gerçekleştirme yolunda bir kişinin bir başka kişiye hayranlığıymış gibi görünen o maskenin altına gizlenmiş yaşama istencinin yalnızca bir aracıdır.
Schopenhauer’e göre, “cansiperane peşine düşülen bu tatmin duygusu ve beraberindeki özenli seçimin, her ne kadar öyleymiş gibi görünse de hazla ve seçiciyle bir alakası yoktur. Çünkü ortadaki asıl amaç doğacak çocuktur; türün olabildiğince saf ve kusursuz bir örneğinin korunmasını sağlayacak olandır.” En nihayetinde birey, kendi menfaatine hizmet ettiğini sanırken aslında türün menfaatine hizmet etmektedir.
Yorum / Soru ekleyebilmek için üye olmanız gerekmektedir.
Ortalama Değerlendirme »